Bayramda ne izleyelim?

-->Önümüzde dört günlük bir bayram tatili var. Havalar da soğumaya başlamışken, yapacağımız en güzel aktivite sinemaya gitmek olacak gibi. Geçen hafta beş yeni film girdi gösterime… 7 Kocalı Hürmüz, Yeni Yıl Şarkısı, Kurtlar Vadisi: Gladio, Alacakaranlık Efsanesi: Yeni Ay ve Köfte Yağmuru. Bu hafta da Neşeli Hayat, Türkler Çıldırmış Olmalı: Görev Afrika ve Gizemli Yolculuk adlı filmler gösterime giriyor.

Aslında herkese göre film var izleyecek. Önce Ezel Akay’ın yönetmenliğini yaptığı 7 Kocalı Hürmüz’den başlayalım. Dev oyuncu kadrosuyla dikkat çeken filmin başrollerinde Haluk Bilginer, Nurgül Yeşilçay, Sarp Apak, Gülse Birsel ve Halit Akçatepe var. Oyuncular bu kadar iyiyken filmin senaryosunun pek iyi olmadığı yönünde eleştiriler var her yerde. Oldukça fazla emek verilen bir film olduğu aşikar ama izlemeden iyi veya kötü diyemeceğim. Konusunu sizinle paylaşacağım ve gerisini sizlere bırakacağım. Hürmüz 1800'lü yılların sonlarında İstanbul Taşkasap’ta yaşamaktadır. Değişik mesleklerden altı kişiyle yasal yanı olmadan evlenmiştir. Her kocasını haftanın bir günü ağırlamakta, gönüllerini hoş etmekte, onlardan hediyeler alıp, ekonomik sorunlarını çözmektedir. Ancak, onun gönlü berber eşinin dükkânında gördüğü doktordadır. Bir hastalık uyduran Hürmüz doktoru da evine getirtir. Doktor da ona âşık olur. Bundan sonra doktor ve Hürmüz, karmaşık olduğu kadar gülünç gelişmelerin içinde bulurlar…

Yeni Yıl Şarkısı, Jim Carrey’den bir yeni yıl klasiği. Önceki yıllarda Grinch filmiyle yine bir yeni yıl hikâyesiyle bizlerin karşısına çıkmış olan Carrey bu sefer de Yeni Yıl Şarkısı’yla beyazperdede. 3 boyutlu bir animasyon filmi bu. Diğer oyuncular da çok iyi. Gary Oldman, Colin Firth, Robin Wright Penn’i görüyoruz diğer rollerde. Ve okuduğum eleştiriler de genelde harika bir 3 boyutlu film olduğu yönünde. Charles Dickens’in ünlü yeni yıl hikayesinden adapte edilerek çekilen filmde, Scrooge inatçı, cimri ve huysuz bir adamdır. Çok zengindir ama paylaşmayı bilmez. Onu mutlu etmek neredeyse imkansız gibidir. Bir noel akşamı üç hayalet ziyaretine gelir ve Scrooge'a eskiden nasıl bir insan olduğunu, bugününü ve değişmediği takdirde gelecekte onu nelerin beklediğini göstermeye başlarlar. Scrooge değişmesi gerektiğini anlar.

Köfte Yağmuru geçen hafta gösterime giren bir diğer animasyon filmi. Sevilen bir çocuk kitabından adapte edilmiş. Yiyeceğin gökten yağmur gibi yağdığı bir kasabayı anlatıyor.

Kurtlar Vadisi efsanesinin yeni filmi Gladio, Kurtlar Vadisi: Irak kadar ilgi görmemesine rağmen Kurtlar Vadisi fanları tarafından yine çok sevildi. Musa Uzunlar’ın başrolünde oynadığı filmde diğer Kurtlar Vadisi karakterlerini de görebiliyoruz. Film, Türkiye'nin yakın tarihine etki eden olayları anlatıyor. 8. Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın zehirlenmesinin Musul ve Kerkük’e girmesiyle ilişkisi ele alınıyor. Ayrıca, “Cem Ersever, Gladio’nun hangi gerçeğini öğrendiği için öldürüldü? Kim Washignton’dan gelen telefonla darbe girişiminden vazgeçti? Apo suikastini Gladio nasıl önledi? 28 Şubat süreci bin yıl sürecek iken 5 yılda nasıl sona erdi?” gibi Türkiye tarihini derinden sarsan sorular var.

Gelelim benim merakla izlemeyi beklediğim filme: Twilight yani Alacakaranlık serisinin son filmi Yeni Ay. Twilight bir fenomene dönüştü, fakat filmin IMDB puanları hiç iyi değil. Robert Pattison ve Kristen Steward’ın yanına bu filmde Taylor Lautler de katılıyor. İlk filmden sonra Alacakaranlıkla ilgili her şeyin bir fenomene dönüşmesiyle ilgili bir haber yapmıştım MediaCat dergisine de. Bakalım bundan sonra neler olacak? Yeni Ay’ın konusu şöyle; Bella yaşadığı vampir saldırısından sonra, doğum gününü kutlamaya Edward ve ailesinin evine gider. Fakat hediye paketi kağıdı Bella’nın parmağını kesince damlayan kan, yeni vejeteryan olmuş Jasper’ın kendini engelleyememesine neden olur. Bu olaydan sonra Cullen ailesi Bella ve Edward’ın iyiliği için Forks’tan ayrılırlar. Kalbi kırılan Bella, hayatı umursamamaya başlar. Bu esnada Jacob Black’le de yakınlaşır.



Bu hafta gösterime girecek olan filmlerden tavsiye edeceğim film de Neşeli Hayat. Yılmaz Erdoğan’ın yazıp yönettiği filmin başrollerinde Yılmaz Erdoğan ve BKM Mutfak oyuncularının yanısıra Sinan Bengier ve Rıza Akın da var. Filmin konusu şöyle: Rıza Şenyurt, Noel Baba'nın tam olarak ne olduğunu bilmemektedir. Sırtında dünyanın yükünü taşıyan Noel Baba işi sonunda ögrenir: Hayat dediğimiz şey çocukların inandığı yalanlardan daha gerçek değildir!!! Filmin sitesinde yazan sinopsis böyle. Hüznünde mizah, mizahında hüzün olan bir film izlemek istiyorsanız Neşeli Hayat’a gidin... Ben öyle yapacağım.

Sevgiler. 


  • Digg
  • Del.icio.us
  • StumbleUpon
  • Reddit
  • RSS
Read Comments

Blog'um taşındı

Bunu yazmak için biraz geç kaldım biliyorum ama Nisan sonundan beri kendi ismimi taşıyan sitemde yazıyorum. Buraya gelen arkadaşlar bi de oraya uğrarsa sevinirim. Güncel yazılarım orada :)



  • Digg
  • Del.icio.us
  • StumbleUpon
  • Reddit
  • RSS
Read Comments

Arkadaşlık ve Dostluk Kavramları Üzerine

Beni tanıyanlar bilirler arkadaşlıklar ve arkadaşlarım konusunda ne kadar hassas olduğumu... Benim kadar hassas olunmadığında da ne kadar üzüldüğümü...Geçtiğimiz seneden beri bu tür kırgınlıkları çok fazla yaşar oldum. Kardeşim dediğim, en iyi arkadaşım dediğim insanlarla görüşmeme kararı aldım. Çok üzücü oldu ama kendim için iyi bir karar verdiğimi düşündüm. Hala da öyle düşünüyorum.

Kardeşim dediğiniz insan doğum gününüze canı istemediği için gelmezse, gelmemesini geçtim normalde haftada birkaç gün görüştüğünüz halde gönlünüzü bile almazsa, bir başka yakın arkadaşınız vakit bulamam diye doğum gününüzü 5 gün önceden facebook üzerinden kutlarsa kırılmaz mısınız? Bazılarına önemli gelmeyebilir ama doğum günlerine çok önem verirdim ben, ama artık - geçen seneden sonra- ben de vurdumduymaz oldum bu konuda.

Sonra kankam dediğiniz kişi İstanbul'a gelecek diye bütün tatil planlarınızı iptal edip, beraber yapacağınız şeylerin planını yapmışken gidip size vakit ayırmaz başka öncelikleri olursa, kırıldığınızı bile bile bir özür bile dilemezse aylar geçtiği halde, siz gider onunla konuşur musunuz? Amannn boşverr diyenler vardır elbet, ama ben diyemiyorum. Keşke umrumda olmasaydı. İnsanlara hakettiklerinden fazla değer vermemeyi öğrenebilseydim.

Mesela, en büyük eğlenceleri beraber yaşadığınız, sarhoşluklarınızdan sonra beraber uyanıp, yaptıklarınızı hatırlamayıp kahkahalara boğulduğunuz, festivallere gitmeden önce günlerce çizelgeler oluşturduğunuz arkadaşınız bir anda hiçbir şey söylemeden planlarını kendi kendine yapmaya başlarsa ona da kırılırsınız di mi?

Ben çok fazla düşünüyorum herkesi, her şeyi... Böyle olunca da üzülen taraf oluyorum. Ama bence arkadaşlık sadece iyi günlerinde veya sadece kötü günlerinde yanında olmakla olmuyor.. Kimi arkadaşlarım sadece dertlerini anlatıyorlar ve sadece onların dertleri varmış gibi davranıyorlar. Kimileri ise sadece kafalarına esince arıyorlar, hepsini listeledim. Kim nasıl, ne zaman yanımda... Canımı yakmayacağım şekilde onlara ben  de öyle davranıyorum artık. Yine de üzüntülerim oluyor, yanlış listeye koyduklarım çıkıyor arada. En son dün akşam çıktı, yenileriyle de karşılaşacağımı biliyorum. Ama derler ya bir yerden sonra acımıyor gerçekten daha fazla. Alışıyor insan...

  • Digg
  • Del.icio.us
  • StumbleUpon
  • Reddit
  • RSS
Read Comments

Haftanın Geri Kalanı

Geçtiğimiz pazar liseden dershane arkadaşım Ece'yle buluştuk ve kahve içtik. Geçen yazdan beri görüşmediğimizin farkına neler yaptığımızı anlatırken vardık. İkimiz de yeni işe başlamışız. Bir sürü olay yaşamışız. Bundan sonra bu kadar ara vermemeye karar verdik. Adaşım olan arkadaşlarımı çok seviyorum. Nedendir bilinmez, adaşlarımla çok iyi anlaşıyorum. Ece de onlardan işte. Havaların da güzelleşmesiyle birlikte bundan sonra yapacaklarımızın planlarını yapmaya başladık bile. Planları yaptığımız yer buluşmalarımızın vazgeçilmez adresi Capacity Kitchenette'ti.


Pazartesi günü Onur'un Alafortanfoni ve M.A.R.K.A'daki yeni işini kutlamak için Kanyon'da buluştuk ve yemek yedik. Aslında Dr. Parnassus'a gidecektik ama saatini tutturamadık. Num Num'da oturmayı tercih ettik, sonra İrem'ler de geldi, beraber kutladık.

Bu haftanın en güzel şeyi gittiğimiz Tom Ford filmiydi."A Single Man"
Tek Başına Bir Adam ünlü modacı Tom Ford’un yönetmenliğini yaptığı süper bir film. Süper bir film diyorum çünkü film sinemalarda gösterime girmeden önce İF’te izleme şansına sahiptim. Uzun zamandır izlediğim en güzel filmdi. Colin Firth’in oyunculuğu tek kelimeyle harikaydı. Filmin bazı sahnelerinde hüngür hüngür ağlayacaktım. Tom Ford, Christopher Isherwood'un aynı adlı romanından uyarlamış bu filmi. Filmde 16 yıllık sevgilisinin ölümünden sonra depresyona giren ve sonunda intihar etmeye kadar giden bir süreç yaşayan orta yaşlı, eşcinsel bir İngilizce öğretmeninin bir günü anlatılıyor. Gün boyunca hayatı sorgulayan George, sonunda anı yaşamaya karar veriyor. Fakat bunu başarabilecek mi? Bunu filme gidip görmeniz lazım. Aldığı birçok ödülle de başarısını kanıtlayan film, sırf Colin Firth’in oyunculuğunu görmek için bile gitmeye değer. Ben ilk olarak Tom Ford’un yönetmenliğini ve nasıl bir film çektiğini merak ettiğim için gitmiştim. Beklediğim gibi çıktı yanılmadım.

 
Film çıkışında Binboa'nın Karaköy Eski Sümerbank binasındaki Şişe Tasarım Partisi'ne gittik. Tasarlamam için şişemi Zarakol'dan göndermişlerdi. Fakat biraz yeteneksiz olduğum için şişeyi tasarlayamadım. Bekletiyorum, kalemi de var üzerinde boyamak için şişenin ama kafamda bir şekil oluşturup öyle çizmek istiyorum :) yoksa karalarım ancak... Partiye dönecek olursak. Parti de çok güzeldi. Ambiansın yanında, kokteyller de çok güzeldi. Biraz fazla içtim sanırım. :) Ece Çelebioğlu'yla karşılaştım, çok sevindim. Sonra Oben Budak'la tanıştım. Meryemcimle çok keyifli bir gece geçirip eve döndük.

Ama iki gündür hastayım, dün işe bile gidemedim. Midem ciddi anlamda kötü. Bugün daha iyiydim ama neyse ki... Dün akşam Yaprak Dökümü, bu akşam da Aşk-ı Memnu izliyorum, nane limon içiyorum, taze meyve yiyorum falan. Kendime çok dikkat etmem lazım. Zira önümüzdeki hafta bizim için çok ağır geçecek. Uzun mesailer bizi bekliyor... Şimdiden düşünmeyelim, daha bu hafta sonu var. Yapacak çok şey, gidecek çok yer var. :)

  • Digg
  • Del.icio.us
  • StumbleUpon
  • Reddit
  • RSS
Read Comments

Nisan Geldi Ece Blog Yazmayı Unuttu

Bu ay işlerin yoğunluğu nedeniyle blogumu çok fazla ihmal ettim farkındayım. Ama üzerimde o kadar çok iş yükü var ki... Tabii sadece benim üzerimde değil, çok sevgili arkadaşlarım Hazel ve Hande'yle beraber çabalıyoruz. Stresli bir dönem. ve midem bugün itibariyle strese dayanamayarak istifa etti. Pazartesi sabahından sinyalini vermişti aslında ama bugün son darbesini vurdu. Tabii bunda benim son günlerde işten başka da birçok şeyle ilgilenmemin de etkisi var. Geçen hafta sadece pazar günü akşamı evdeydim. Ay başından itibaren biraz neler yaptığımı düşünürsek:

Nisan'ın ilk hafta sonu AÖF vizeleriyle geçti. Çok zeki bir insan olarak ben ikinci üniversite okuma niyetiyle Açık Öğretim'in İşletme Fakültesi'ne kayıt oldum. Şu anda da 3. sınıf öğrencisiyim. Ama hem Boğaziçi'ni bitirmiş hem de master'ina devam eden bir insan olarak, bu ekstra diplomanın hiç gereği olmadığını biraz geç anladım. Çünkü büyük bir gazla başlamıştım. "Heyyo! Bir de işletme diplomam olacak. Sınavlara giricem sadece nolurr ki?" gibi bir düşüncem vardı. 1. ve 2. sınıfı muhasebe ve iktisat derslerinde zorlansam da geçtim ve 3. sınıfa geldim. Sınavdan bir gün önce eğlenmeye gidip sabah uyanamadığımdan 4 dersin vizesini kaçırdığımdan, geçen sene 3. sınıfta kaldım. Çünkü finallerde toplayamadım. Bütünlemeleri hiç sormayın. Neyse ki bu sene annemin de uyarılarını dikkate alarak evdeydim sınav öncesi. Ve sınavları kaçırmadım. Finansal Yönetim, Maliyet Muhasebesi, Türk Vergi Sistemi ve İş ve Sosyal Güvenlik Hukuku sınavlarına girdim. Bu yükten en azından finaline kadar kurtuldum.


6 Nisan kardeşimin doğum günüydü. (Beni tanıyanlar bilirler kardeşime ne kadar düşkün olduğumu) Biz de Şehnazcım, Sedef ve ben beraber, küçük bir kutlama yapmayı planlarken, yolda Melih'le karşılaştık o da bize katıldı. Sonra Mert geldi. 3 kişilik grubumuz 5 kişi oldu ve Asmalı Tekel Birası'nda çok keyifli bir gece geçirdik. Dışarıda otururken borulardan gelen sıcaklıktan hafiften mayışmış olsak da :)

7 Nisan'da TTNET Genel Müdürü Tahsin Yılmaz'la ilk video söyleşimi gerçekleştirdim. Hayatında düğünlerden başka kamera karşısına geçmemiş bir insan olarak heyecan verici bir tecrübeydi benim için gerçekten. Bakalım nasıl bir şey çıkacak? Merakla bekliyorum.

8 Nisan'da Film Festivali'nde bilet bulabildiğiniz iki filmden birini izleyebilmek için heyecanla Nişantaşı City's'e gittik. Vee bomba! Film Yeni Rüya'daymış! :))Akvaryum filmini öylece kaçırdık. Sonra Akaretler'e After Work Party'e uğrayalım dedik Der Die Das'a ama öyle bir kalabalık vardı ki kapının önünden geçip gitmeyi tercih ettik. En iyisi Kiki'ye gidelim dedik, Meryemcimle güzel bir şişe beyaz şarabımızla birlikte risottolarımızı ve aperativolarımızı yedik. Kiki'nin yemeklerini ve ortamını seviyorum. Sürekli kendini yenileyen bir yer. Geçenlerde Hürriyet'te de bir sayfa tanıtmışlardı. Giderek popülaritesi artıyor.

Cuma gününe geldiğimizde haftanın yorgunluğu nedeniyle dışarı çıkmamayı düşünüyordum. Çünkü bir de evin eşyaları değişip tadilat yapıldığı için yorulmuştum, sınavlar harici hafta sonum tadilatla geçmişti. Son dakikada aldığım bir haberle bir de L'Entrecode'a İz TV'nin 5. yıl kutlamasına gitmiştim. Orada da Coşkun Aral'la tanıştık. Türkiye'nin ilk ve tek belgesel kanalında ne var ne yok öğrendim. Sağolsun Digitürk'ten Berna ve Esin Hanım her zamanki gibi çok ilgilendiler. Oradan çıkışta eve geldim ama yine evde duramadım, yemek yedikten sonra kendimi Taksim'e attım ve Onur'la birlikte Leblon'da oturduk, sonra İrem de geldi. Çok keyifliydi, çok güldük.

Çok canım sıkılıyordu, biraz böyle yazınca rahatladım sanki :) Cumartesi'den itibaren yaptıklarımı da sonra yazacağım. Şimdi Pertevniyal sayfasındaki köşeme yeni sinema yazısını yazacağım. Küçük bir yanlış anlaşılmadan dolayı bir süredir yazmıyordum ama tekrar yazmaya başlıyorum. Sonra yine buradan devam ederimm.

  • Digg
  • Del.icio.us
  • StumbleUpon
  • Reddit
  • RSS
Read Comments