Bayramda ne izleyelim?

-->Önümüzde dört günlük bir bayram tatili var. Havalar da soğumaya başlamışken, yapacağımız en güzel aktivite sinemaya gitmek olacak gibi. Geçen hafta beş yeni film girdi gösterime… 7 Kocalı Hürmüz, Yeni Yıl Şarkısı, Kurtlar Vadisi: Gladio, Alacakaranlık Efsanesi: Yeni Ay ve Köfte Yağmuru. Bu hafta da Neşeli Hayat, Türkler Çıldırmış Olmalı: Görev Afrika ve Gizemli Yolculuk adlı filmler gösterime giriyor.

Aslında herkese göre film var izleyecek. Önce Ezel Akay’ın yönetmenliğini yaptığı 7 Kocalı Hürmüz’den başlayalım. Dev oyuncu kadrosuyla dikkat çeken filmin başrollerinde Haluk Bilginer, Nurgül Yeşilçay, Sarp Apak, Gülse Birsel ve Halit Akçatepe var. Oyuncular bu kadar iyiyken filmin senaryosunun pek iyi olmadığı yönünde eleştiriler var her yerde. Oldukça fazla emek verilen bir film olduğu aşikar ama izlemeden iyi veya kötü diyemeceğim. Konusunu sizinle paylaşacağım ve gerisini sizlere bırakacağım. Hürmüz 1800'lü yılların sonlarında İstanbul Taşkasap’ta yaşamaktadır. Değişik mesleklerden altı kişiyle yasal yanı olmadan evlenmiştir. Her kocasını haftanın bir günü ağırlamakta, gönüllerini hoş etmekte, onlardan hediyeler alıp, ekonomik sorunlarını çözmektedir. Ancak, onun gönlü berber eşinin dükkânında gördüğü doktordadır. Bir hastalık uyduran Hürmüz doktoru da evine getirtir. Doktor da ona âşık olur. Bundan sonra doktor ve Hürmüz, karmaşık olduğu kadar gülünç gelişmelerin içinde bulurlar…

Yeni Yıl Şarkısı, Jim Carrey’den bir yeni yıl klasiği. Önceki yıllarda Grinch filmiyle yine bir yeni yıl hikâyesiyle bizlerin karşısına çıkmış olan Carrey bu sefer de Yeni Yıl Şarkısı’yla beyazperdede. 3 boyutlu bir animasyon filmi bu. Diğer oyuncular da çok iyi. Gary Oldman, Colin Firth, Robin Wright Penn’i görüyoruz diğer rollerde. Ve okuduğum eleştiriler de genelde harika bir 3 boyutlu film olduğu yönünde. Charles Dickens’in ünlü yeni yıl hikayesinden adapte edilerek çekilen filmde, Scrooge inatçı, cimri ve huysuz bir adamdır. Çok zengindir ama paylaşmayı bilmez. Onu mutlu etmek neredeyse imkansız gibidir. Bir noel akşamı üç hayalet ziyaretine gelir ve Scrooge'a eskiden nasıl bir insan olduğunu, bugününü ve değişmediği takdirde gelecekte onu nelerin beklediğini göstermeye başlarlar. Scrooge değişmesi gerektiğini anlar.

Köfte Yağmuru geçen hafta gösterime giren bir diğer animasyon filmi. Sevilen bir çocuk kitabından adapte edilmiş. Yiyeceğin gökten yağmur gibi yağdığı bir kasabayı anlatıyor.

Kurtlar Vadisi efsanesinin yeni filmi Gladio, Kurtlar Vadisi: Irak kadar ilgi görmemesine rağmen Kurtlar Vadisi fanları tarafından yine çok sevildi. Musa Uzunlar’ın başrolünde oynadığı filmde diğer Kurtlar Vadisi karakterlerini de görebiliyoruz. Film, Türkiye'nin yakın tarihine etki eden olayları anlatıyor. 8. Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın zehirlenmesinin Musul ve Kerkük’e girmesiyle ilişkisi ele alınıyor. Ayrıca, “Cem Ersever, Gladio’nun hangi gerçeğini öğrendiği için öldürüldü? Kim Washignton’dan gelen telefonla darbe girişiminden vazgeçti? Apo suikastini Gladio nasıl önledi? 28 Şubat süreci bin yıl sürecek iken 5 yılda nasıl sona erdi?” gibi Türkiye tarihini derinden sarsan sorular var.

Gelelim benim merakla izlemeyi beklediğim filme: Twilight yani Alacakaranlık serisinin son filmi Yeni Ay. Twilight bir fenomene dönüştü, fakat filmin IMDB puanları hiç iyi değil. Robert Pattison ve Kristen Steward’ın yanına bu filmde Taylor Lautler de katılıyor. İlk filmden sonra Alacakaranlıkla ilgili her şeyin bir fenomene dönüşmesiyle ilgili bir haber yapmıştım MediaCat dergisine de. Bakalım bundan sonra neler olacak? Yeni Ay’ın konusu şöyle; Bella yaşadığı vampir saldırısından sonra, doğum gününü kutlamaya Edward ve ailesinin evine gider. Fakat hediye paketi kağıdı Bella’nın parmağını kesince damlayan kan, yeni vejeteryan olmuş Jasper’ın kendini engelleyememesine neden olur. Bu olaydan sonra Cullen ailesi Bella ve Edward’ın iyiliği için Forks’tan ayrılırlar. Kalbi kırılan Bella, hayatı umursamamaya başlar. Bu esnada Jacob Black’le de yakınlaşır.



Bu hafta gösterime girecek olan filmlerden tavsiye edeceğim film de Neşeli Hayat. Yılmaz Erdoğan’ın yazıp yönettiği filmin başrollerinde Yılmaz Erdoğan ve BKM Mutfak oyuncularının yanısıra Sinan Bengier ve Rıza Akın da var. Filmin konusu şöyle: Rıza Şenyurt, Noel Baba'nın tam olarak ne olduğunu bilmemektedir. Sırtında dünyanın yükünü taşıyan Noel Baba işi sonunda ögrenir: Hayat dediğimiz şey çocukların inandığı yalanlardan daha gerçek değildir!!! Filmin sitesinde yazan sinopsis böyle. Hüznünde mizah, mizahında hüzün olan bir film izlemek istiyorsanız Neşeli Hayat’a gidin... Ben öyle yapacağım.

Sevgiler. 


  • Digg
  • Del.icio.us
  • StumbleUpon
  • Reddit
  • RSS
Read Comments

Blog'um taşındı

Bunu yazmak için biraz geç kaldım biliyorum ama Nisan sonundan beri kendi ismimi taşıyan sitemde yazıyorum. Buraya gelen arkadaşlar bi de oraya uğrarsa sevinirim. Güncel yazılarım orada :)



  • Digg
  • Del.icio.us
  • StumbleUpon
  • Reddit
  • RSS
Read Comments

Arkadaşlık ve Dostluk Kavramları Üzerine

Beni tanıyanlar bilirler arkadaşlıklar ve arkadaşlarım konusunda ne kadar hassas olduğumu... Benim kadar hassas olunmadığında da ne kadar üzüldüğümü...Geçtiğimiz seneden beri bu tür kırgınlıkları çok fazla yaşar oldum. Kardeşim dediğim, en iyi arkadaşım dediğim insanlarla görüşmeme kararı aldım. Çok üzücü oldu ama kendim için iyi bir karar verdiğimi düşündüm. Hala da öyle düşünüyorum.

Kardeşim dediğiniz insan doğum gününüze canı istemediği için gelmezse, gelmemesini geçtim normalde haftada birkaç gün görüştüğünüz halde gönlünüzü bile almazsa, bir başka yakın arkadaşınız vakit bulamam diye doğum gününüzü 5 gün önceden facebook üzerinden kutlarsa kırılmaz mısınız? Bazılarına önemli gelmeyebilir ama doğum günlerine çok önem verirdim ben, ama artık - geçen seneden sonra- ben de vurdumduymaz oldum bu konuda.

Sonra kankam dediğiniz kişi İstanbul'a gelecek diye bütün tatil planlarınızı iptal edip, beraber yapacağınız şeylerin planını yapmışken gidip size vakit ayırmaz başka öncelikleri olursa, kırıldığınızı bile bile bir özür bile dilemezse aylar geçtiği halde, siz gider onunla konuşur musunuz? Amannn boşverr diyenler vardır elbet, ama ben diyemiyorum. Keşke umrumda olmasaydı. İnsanlara hakettiklerinden fazla değer vermemeyi öğrenebilseydim.

Mesela, en büyük eğlenceleri beraber yaşadığınız, sarhoşluklarınızdan sonra beraber uyanıp, yaptıklarınızı hatırlamayıp kahkahalara boğulduğunuz, festivallere gitmeden önce günlerce çizelgeler oluşturduğunuz arkadaşınız bir anda hiçbir şey söylemeden planlarını kendi kendine yapmaya başlarsa ona da kırılırsınız di mi?

Ben çok fazla düşünüyorum herkesi, her şeyi... Böyle olunca da üzülen taraf oluyorum. Ama bence arkadaşlık sadece iyi günlerinde veya sadece kötü günlerinde yanında olmakla olmuyor.. Kimi arkadaşlarım sadece dertlerini anlatıyorlar ve sadece onların dertleri varmış gibi davranıyorlar. Kimileri ise sadece kafalarına esince arıyorlar, hepsini listeledim. Kim nasıl, ne zaman yanımda... Canımı yakmayacağım şekilde onlara ben  de öyle davranıyorum artık. Yine de üzüntülerim oluyor, yanlış listeye koyduklarım çıkıyor arada. En son dün akşam çıktı, yenileriyle de karşılaşacağımı biliyorum. Ama derler ya bir yerden sonra acımıyor gerçekten daha fazla. Alışıyor insan...

  • Digg
  • Del.icio.us
  • StumbleUpon
  • Reddit
  • RSS
Read Comments

Haftanın Geri Kalanı

Geçtiğimiz pazar liseden dershane arkadaşım Ece'yle buluştuk ve kahve içtik. Geçen yazdan beri görüşmediğimizin farkına neler yaptığımızı anlatırken vardık. İkimiz de yeni işe başlamışız. Bir sürü olay yaşamışız. Bundan sonra bu kadar ara vermemeye karar verdik. Adaşım olan arkadaşlarımı çok seviyorum. Nedendir bilinmez, adaşlarımla çok iyi anlaşıyorum. Ece de onlardan işte. Havaların da güzelleşmesiyle birlikte bundan sonra yapacaklarımızın planlarını yapmaya başladık bile. Planları yaptığımız yer buluşmalarımızın vazgeçilmez adresi Capacity Kitchenette'ti.


Pazartesi günü Onur'un Alafortanfoni ve M.A.R.K.A'daki yeni işini kutlamak için Kanyon'da buluştuk ve yemek yedik. Aslında Dr. Parnassus'a gidecektik ama saatini tutturamadık. Num Num'da oturmayı tercih ettik, sonra İrem'ler de geldi, beraber kutladık.

Bu haftanın en güzel şeyi gittiğimiz Tom Ford filmiydi."A Single Man"
Tek Başına Bir Adam ünlü modacı Tom Ford’un yönetmenliğini yaptığı süper bir film. Süper bir film diyorum çünkü film sinemalarda gösterime girmeden önce İF’te izleme şansına sahiptim. Uzun zamandır izlediğim en güzel filmdi. Colin Firth’in oyunculuğu tek kelimeyle harikaydı. Filmin bazı sahnelerinde hüngür hüngür ağlayacaktım. Tom Ford, Christopher Isherwood'un aynı adlı romanından uyarlamış bu filmi. Filmde 16 yıllık sevgilisinin ölümünden sonra depresyona giren ve sonunda intihar etmeye kadar giden bir süreç yaşayan orta yaşlı, eşcinsel bir İngilizce öğretmeninin bir günü anlatılıyor. Gün boyunca hayatı sorgulayan George, sonunda anı yaşamaya karar veriyor. Fakat bunu başarabilecek mi? Bunu filme gidip görmeniz lazım. Aldığı birçok ödülle de başarısını kanıtlayan film, sırf Colin Firth’in oyunculuğunu görmek için bile gitmeye değer. Ben ilk olarak Tom Ford’un yönetmenliğini ve nasıl bir film çektiğini merak ettiğim için gitmiştim. Beklediğim gibi çıktı yanılmadım.

 
Film çıkışında Binboa'nın Karaköy Eski Sümerbank binasındaki Şişe Tasarım Partisi'ne gittik. Tasarlamam için şişemi Zarakol'dan göndermişlerdi. Fakat biraz yeteneksiz olduğum için şişeyi tasarlayamadım. Bekletiyorum, kalemi de var üzerinde boyamak için şişenin ama kafamda bir şekil oluşturup öyle çizmek istiyorum :) yoksa karalarım ancak... Partiye dönecek olursak. Parti de çok güzeldi. Ambiansın yanında, kokteyller de çok güzeldi. Biraz fazla içtim sanırım. :) Ece Çelebioğlu'yla karşılaştım, çok sevindim. Sonra Oben Budak'la tanıştım. Meryemcimle çok keyifli bir gece geçirip eve döndük.

Ama iki gündür hastayım, dün işe bile gidemedim. Midem ciddi anlamda kötü. Bugün daha iyiydim ama neyse ki... Dün akşam Yaprak Dökümü, bu akşam da Aşk-ı Memnu izliyorum, nane limon içiyorum, taze meyve yiyorum falan. Kendime çok dikkat etmem lazım. Zira önümüzdeki hafta bizim için çok ağır geçecek. Uzun mesailer bizi bekliyor... Şimdiden düşünmeyelim, daha bu hafta sonu var. Yapacak çok şey, gidecek çok yer var. :)

  • Digg
  • Del.icio.us
  • StumbleUpon
  • Reddit
  • RSS
Read Comments

Nisan Geldi Ece Blog Yazmayı Unuttu

Bu ay işlerin yoğunluğu nedeniyle blogumu çok fazla ihmal ettim farkındayım. Ama üzerimde o kadar çok iş yükü var ki... Tabii sadece benim üzerimde değil, çok sevgili arkadaşlarım Hazel ve Hande'yle beraber çabalıyoruz. Stresli bir dönem. ve midem bugün itibariyle strese dayanamayarak istifa etti. Pazartesi sabahından sinyalini vermişti aslında ama bugün son darbesini vurdu. Tabii bunda benim son günlerde işten başka da birçok şeyle ilgilenmemin de etkisi var. Geçen hafta sadece pazar günü akşamı evdeydim. Ay başından itibaren biraz neler yaptığımı düşünürsek:

Nisan'ın ilk hafta sonu AÖF vizeleriyle geçti. Çok zeki bir insan olarak ben ikinci üniversite okuma niyetiyle Açık Öğretim'in İşletme Fakültesi'ne kayıt oldum. Şu anda da 3. sınıf öğrencisiyim. Ama hem Boğaziçi'ni bitirmiş hem de master'ina devam eden bir insan olarak, bu ekstra diplomanın hiç gereği olmadığını biraz geç anladım. Çünkü büyük bir gazla başlamıştım. "Heyyo! Bir de işletme diplomam olacak. Sınavlara giricem sadece nolurr ki?" gibi bir düşüncem vardı. 1. ve 2. sınıfı muhasebe ve iktisat derslerinde zorlansam da geçtim ve 3. sınıfa geldim. Sınavdan bir gün önce eğlenmeye gidip sabah uyanamadığımdan 4 dersin vizesini kaçırdığımdan, geçen sene 3. sınıfta kaldım. Çünkü finallerde toplayamadım. Bütünlemeleri hiç sormayın. Neyse ki bu sene annemin de uyarılarını dikkate alarak evdeydim sınav öncesi. Ve sınavları kaçırmadım. Finansal Yönetim, Maliyet Muhasebesi, Türk Vergi Sistemi ve İş ve Sosyal Güvenlik Hukuku sınavlarına girdim. Bu yükten en azından finaline kadar kurtuldum.


6 Nisan kardeşimin doğum günüydü. (Beni tanıyanlar bilirler kardeşime ne kadar düşkün olduğumu) Biz de Şehnazcım, Sedef ve ben beraber, küçük bir kutlama yapmayı planlarken, yolda Melih'le karşılaştık o da bize katıldı. Sonra Mert geldi. 3 kişilik grubumuz 5 kişi oldu ve Asmalı Tekel Birası'nda çok keyifli bir gece geçirdik. Dışarıda otururken borulardan gelen sıcaklıktan hafiften mayışmış olsak da :)

7 Nisan'da TTNET Genel Müdürü Tahsin Yılmaz'la ilk video söyleşimi gerçekleştirdim. Hayatında düğünlerden başka kamera karşısına geçmemiş bir insan olarak heyecan verici bir tecrübeydi benim için gerçekten. Bakalım nasıl bir şey çıkacak? Merakla bekliyorum.

8 Nisan'da Film Festivali'nde bilet bulabildiğiniz iki filmden birini izleyebilmek için heyecanla Nişantaşı City's'e gittik. Vee bomba! Film Yeni Rüya'daymış! :))Akvaryum filmini öylece kaçırdık. Sonra Akaretler'e After Work Party'e uğrayalım dedik Der Die Das'a ama öyle bir kalabalık vardı ki kapının önünden geçip gitmeyi tercih ettik. En iyisi Kiki'ye gidelim dedik, Meryemcimle güzel bir şişe beyaz şarabımızla birlikte risottolarımızı ve aperativolarımızı yedik. Kiki'nin yemeklerini ve ortamını seviyorum. Sürekli kendini yenileyen bir yer. Geçenlerde Hürriyet'te de bir sayfa tanıtmışlardı. Giderek popülaritesi artıyor.

Cuma gününe geldiğimizde haftanın yorgunluğu nedeniyle dışarı çıkmamayı düşünüyordum. Çünkü bir de evin eşyaları değişip tadilat yapıldığı için yorulmuştum, sınavlar harici hafta sonum tadilatla geçmişti. Son dakikada aldığım bir haberle bir de L'Entrecode'a İz TV'nin 5. yıl kutlamasına gitmiştim. Orada da Coşkun Aral'la tanıştık. Türkiye'nin ilk ve tek belgesel kanalında ne var ne yok öğrendim. Sağolsun Digitürk'ten Berna ve Esin Hanım her zamanki gibi çok ilgilendiler. Oradan çıkışta eve geldim ama yine evde duramadım, yemek yedikten sonra kendimi Taksim'e attım ve Onur'la birlikte Leblon'da oturduk, sonra İrem de geldi. Çok keyifliydi, çok güldük.

Çok canım sıkılıyordu, biraz böyle yazınca rahatladım sanki :) Cumartesi'den itibaren yaptıklarımı da sonra yazacağım. Şimdi Pertevniyal sayfasındaki köşeme yeni sinema yazısını yazacağım. Küçük bir yanlış anlaşılmadan dolayı bir süredir yazmıyordum ama tekrar yazmaya başlıyorum. Sonra yine buradan devam ederimm.

  • Digg
  • Del.icio.us
  • StumbleUpon
  • Reddit
  • RSS
Read Comments

Benzin İstasyonunda Neler Oluyor?


Benzin istasyonunda tuhaf şeyler oluyor from Mucadeleye Katil on Vimeo.

"Benzin istasyonunda tuhaf şeyler oluyor" son zamanlarda hem televizyonda hem de internette sıkça rastladığımız bir reklam kampanyası. Ama aynı zamanda çevreci de... Michelin lastiklerinin yakıt tasarrufu yaparak masraflarla mücadele etmesini anlatıyor. Kampanyanın yukarıda eklediğim filmi yabancı menşeili.
michelin adresinden girip yakıtınızın ne kadarını lastiklerinizi döndürmek için harcadığınızı öğrenebiliyorsunuz.

Arabam yok henüz. Ama aldığım zaman lastiklerimin yakıtımdan yemesini istemediğim için ilk olarak bu testi ben de yapacağım :)

  • Digg
  • Del.icio.us
  • StumbleUpon
  • Reddit
  • RSS
Read Comments

Edirne'de Hafta Sonu


Bu hafta sonunu memleketimde geçirdim. Edirne'deydim yani. Yoğun bir haftayı geride bırakıp, biraz dinlendim. Ruhum da dinlendi. İyi geldi babaannemle, dedemle vakit geçirmek... Tabii halamı, teyzemi, kuzenlerimi ve Melos'umu da unutmamak lazım.

Peki ne yaptım Edirne'de? Bol bol yedim her zamanki gibi. Benim bu yeme işine bi dur demem lazım. Kilolar aldı başını gidiyor :)) Babaannem sağolsun günde 5 öğün yemek yedirerek çatlamama neden oluyor. Zira teyzem de öyle, iki dakika içinde pırasa böreği yaptı, Alev ablam da menüye kısır ve alman pastasıyla katkıda bulundu. Sıcacık böreklerin karşısında dayanamayarak 3 dilim yedim afiyetle :) Sonra ver elini çarşı, Melos'la buluşup nehirleri ve köprüleri geçerek Protokol'e gidip kız kıza dedikodu yaptık. Akşam ise bir saatliğine de olsa Arfri'cimle Bar Fly'a gittik. Nedense her geldiğimizde bi gidiyoruz. Ama çalan grup hiç mi kendini geliştirmez Allah'ım? Gittikçe geriye gidiyorlar. Bir de solist saçlarını kestirip, gözlük takarak imaj değiştirmiş. Ama hiiçç yakışmamış. Sürekli cover şarkılar çalmaya çalışıyorlar. Kendileri cover'lamışlar ama olmamış. Şairin Elinde, Zalim beceremedikleri şarkılar...

Bugün de akşam derbi olduğu için 2 otobüsüne bindin Arif'le, son dakikada ben de onlarla Ali Sami Yen'e gitmeye karar verdim. Değişiklik olsun diye. Aslında benim gibi bir Fenerbahçeli'nin orada ne işi var değil mi? Neyse ki aksilikler oldu, izdiham vardı da giremedim. Oradan bindim metroya gittim tünele. Vadi'yle maçı izledik, ben keyiflendim. Hem de çook :) Farklı bir sonuç beklemiyordum, beklediğim oldu. Akıllı oynadık maçı kazandık. Deniz Barış'ın oynamamasına çok sevindim. Eğer o oynasaydı böyle bitmeyebilirdi. Lugano'cum yine çok güzel bir maç çıkardı sağolsun. Ve Volkan kalede iyiydi yine, hele bir top çıkardı ki, harikaydı! Maç sonrası Ara Cafe'de kahvemizi içip,  eve doğru yola çıktım.

Tek başına boynumda Fenerbahçe atkısı, yağmur altında İstiklal'de yürürken galatasaraylıların yüzüne bakmak eğlenceliydi. Gülümseyerek eve döndüm, şarkılar söyleyerek...

Şimdi ver elini yeni hafta...

  • Digg
  • Del.icio.us
  • StumbleUpon
  • Reddit
  • RSS
Read Comments

Social Inclusion Band Konseri ve Geçen Hafta

Sonunda bu haftayı da geride bıraktık. Çok yorucu bir haftaydı. Yine dergi haftasıydı ve üç ekle birlikte 12 forma yani 144 sayfa olarak dergimizi bitirdik. Bu ay biraz buruk yaptık dergimizi. Çünkü çok sevdiğimiz editörümüz Enes ay sonunda ayrılmaya karar vermişti ve beraber son sayımızı yaptık. Eksikliğini çok hissedeceğiz. En çok da ben.. çünkü neredeyse 8 aydır karşılıklı oturuyorduk ve annemden babamdan çok onu görüyordum. Her konuda desteğini görüyordum. Valla zor olacak. Üzgünüm. :(

Geçtiğimiz Cuma sabahı Riella'yla beraber Kanyon'da Likemind'a katıldık. Bu ikinci Likemind etkinliğimdi. Geçen seferkiyle kıyasladığımda bu sefer katılım oldukça azdı. Bakalım bir sonraki nasıl olacak. Bu etkinlikte Twestival gönüllüsü arkadaşlarla tanıştık. Digital Age sitesi ve kendi blogumdan da onlara destek verdim.Gönüllü yapılan işleri seviyorum ve elimden geldiğince yardım etmeye çalışıyorum.

Katıldığım etkinliklerden biri Social Inclusion Band konseriydi. Piraye'nin davetiyle bu gruptan haberdar olmuş oldum. Vodafone Vakfı’nın Alternatif Yaşam Derneği (AYDER) ve Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP) işbirliği ile hayata geçirdiği, fiziksel ve sosyal açıdan dezavantajlı gençlerin hayata katılımlarını kültür sanat yoluyla desteklemek amacıyla farklı sanat dallarında ücretsiz eğitimler veren Düşler Akademisi öğrencileri tarafından kurulan Social Inclusion Band müzik grubu, Babylon konserlerine 21 Mart Pazar günü verdiği konser ile devam etti. Biz de Bengi'yle oradaydık.Oriental Blues yapan Luxus grubu ile aynı sahnedeydi ve harikaydılar. Çıkışta Bengi'yle "Social Inclusion Band" tişörtlerinden aldık. Bir sonraki konserde beraber giyeceğiz. Sanırım 18 Nisan'da Babazula'yla olacaktı diğer konser de.

Gelelim MediaCat Nisan sayısına, yorulduk ama güzel bir sayı hazırladık yine. Konuların trailer'ını vermek isterdim ama ayın 1'ini beklemeniz lazım :) Bugün de hafta sonu tatili için Edirne'ye kaçıyorum. Babaannem beni özlemiş. Ben de özledim.Hasret giderelim. Hem İstanbul bu hafta sonu biraz rahatımı kaçırabilirdi.Neden mi? Orası bende kalsın :)


  • Digg
  • Del.icio.us
  • StumbleUpon
  • Reddit
  • RSS
Read Comments

Twestival Bu Akşam 19.30'da Tomtom Sokak'ta

25 Mart 2010’da 24 saat boyunca İstanbul’un da arasında olduğu 250’den fazla dünya kenti, Twitter üzerinden birbirini tanımış gönüllü organizatörler eşliğinde Twestival’i kutlayacak. 

Twestival, 2008 yılında Londra’da iletişim uzmanı Amanda Rose tarafından gönüllü bir hareket olarak  başladı. Amanda Rose ve arkadaşları Twitter üzerinden dünyanın çeşitli şehirlerinde gönüllüler bularak hem sosyalleşme hem de yardımlaşma amacındaki bu oluşumun ilk adımını attılar.  Her yıl biri küresel biri yerel olmak üzere iki kere düzenlenen Twestival’da tüm gönüllülerin demokratik seçimiyle yardımda bulunulacak kuruluş belirleniyor. Twittercıların bir araya gelerek hem gönüllerince eğlendikleri hem de sosyal sorumluluk görevlerini yerine getirdikleri bu festivalleri geçtiğimiz yıl 250’yi aşkın şehir aynı gün düzenledi.

Türkiye’de de İstanbul gönüllüsü Duygu Saylam tarafından başlatılan Twestivaller 25 Mart 2010 tarihinde 3. kez kutlanacak. Daha önceki yıllarda tamamı Twittercılardan oluşan katılımcılar 360 İstanbul restoran barda bir araya gelerek 2009 yılında küreselde Charity Water yerelde ise TODEV (Türkiye Otistikleri Destekleme ve Eğitim Vakfı) destekledi. 


İstanbul Twestival 25 Mart 2010, Perşembe akşamı yani bu akşam saat 19.30’da başlayacak. Bay J ve Geveze'nin sunumu ile moda performansı ve açık artırmada katılımcıların beğenisine sunulacak bazı hediyeler olacak. -Bedük'ün takım elbisesi gibi-


Bu akşam dergiyi bitirmiş ve ozalitini almış olursak ben de bir uğramayı düşünüyorum. 


TAVSİYE: Bu arada twestival fm diye bir şey var. Bugün Grey'in twit'inden gördüm ve ilk defa dinledim. Çok güzel :) linki de şu:  http://twestival-fm.com/cities/404001

  • Digg
  • Del.icio.us
  • StumbleUpon
  • Reddit
  • RSS
Read Comments

Time, it needs time ...

 

Scorpions'ın bu şarkısı geldi aklıma gecenin bu saatinde durup dururken. 

....

Love, only love
Can break down the walls someday.
I will be there, I will be there.

If we'd go again
All the way from the start
I would try to change
The things that killed our love
Your pride has built a wall, so strong
That i can't get through
Is there really no chance
To start once again
I'm loving you

  • Digg
  • Del.icio.us
  • StumbleUpon
  • Reddit
  • RSS
Read Comments

Bugün Miller Daylight Disco ile Public'teydim

Bu Cumartesi de farklı bir etkinlik yapalım dedik gündüzden partiye gittik. Her zaman cumartesi akşamları çıkacak halimiz yok ya. :) Aslında bu durum arkadaşlarım tarafından da garipsendi. Saat 00.20 itibariyle telefonum çaldı ve bir arkadaşım Taksim'de misin? diye sordu ve hayır cevabına şaşırdı. Ev ahalisinden de artık evde olman garipseniyor, hep geziyorsun tepkileriyle karşılaştım bu telefon konuşmasının ardından.

Neyse, geçen hafta davetiyem gelmişti Pro İletişim'den ve ben de Bilge'ciğimi nam-ı değer Alice Liddell'i aldım gittim Public'e. (Onunla da çok güzel bi fotomuz var ama scannerdan geçirip koymam lazım.)Bu arada sonunda bir etkinlikte fotoğraf çektirebildik Pro'nun Ece'leriyle :)
"Ece küp" koyduk fotoğrafın adını da, üç Ece birarada olunca.

Ece'leri seviyorum, sadece adaşım oldukları için değil çok samimi ve tatlı oldukları için:) Bu gündüz partisiyle de değişik bir zaman geçirdik, Bilge'yle çok eğlendik. DJ'i beğenmememize rağmen. Diğer partilerin dj'leri daha iyiydi. Bu biraz daldan dala atladı. Yup-pie tişörtleri ve yanıp sönen Miller badgeleri de güzeldi. Tişörtü giyicem kesinlikle ilk fırsatta çok sevdim.

Partiyi bitirdikten sonra birkaç mağaza gezdik Ece Ç., Bilge ve ben. Sonra ben dergi için yazılarımı tamamlamaya eve dönerken, onlar cumartesi gecesi eğlencelerinde kaybolmak için Taksim'de kaldılar... Ben de bu akşam iki yazı bitirdim. Hedefim üçtü ama kısmet olmadı :) Neyse yarına kaldı artık...

  • Digg
  • Del.icio.us
  • StumbleUpon
  • Reddit
  • RSS
Read Comments

Jim Beam'den Özgür Şef'e Oradan Eyyvah Eyvah'a

Önce dün akşamdan başlayalım neler yaptığıma... İlk olarak iş çıkışı Kasaba dizisinde oynayan ve dizinin bitmesiyle Hatay'dan İstanbul'a geri dönen arkadaşım Melih'le Filicori'de oturup sohbet ettik. Sonra aynı çatı altında çalıştığım ve yaptıkları işleri çok beğendiğim Fikrimühim ekibinin düzenlediği Jim Beam gecesine teşrif ettik Cihangir White Mill'e. Deneyebileceğimiz bütün kokteylleri denedik. Gayet keyifli bir geceydi, gecenin ilerleyen saatlerinde Araf'a mı gitsek acaba diye düşünsek de bende o kadar enerji kalmamıştı. Ertesi gün işe gelecek olmanın verdiği sıkıntıyla eğlenceyi yarıda kesip tıpış tıpış eve geldim.


Bugün çok keyifli bir söyleşim vardı Özgür Şef'le. Söyleşimizin saati son anda değişti. Show TV Kurumsal İletişim Müdürü Sevgili Nurcan Duman beni arayarak "Öğle yemeği yemeyin, beraber yiyeceğiz" dedi. Yeni nesil bir aşçıyla birlikte yapılacak sohbete böyle bir istek de gelince büyük beklentilerle İstinye Park Günaydın Restoran'ın yolunu tuttum. Beklediğime değdi. Steak'ten pirzolaya, köfteden sosise her çeşit et vardı masamızda. Özgür Şef, Nurcan Hanım, Show Max Marka Müdürlerinden Mehmet Bey ve fotoğrafçı Abdullah ile çok keyifli bir yemek yedik. Sohbetimiz de çok eğlenceliydi. Fotoğraf çekiminde de çok eğlenceli pozlar yakaladık, Özgür Şef'i 15 kiloluk etlerle falan çektik. Sonra da Nurcan Hanım, Özgür Şef ve ben bir hatıra karesi çektirelim dedik. O kadar çok yemiştim ki fotoğrafta da göbeğim belli oluyor hohoho :) Fotoğraf çekimimizi bitirdikten sonra masada bizi bekleyen bir sürpriz vardı. O da ne?? Katmer tatlısıı!
İlk defa Neslihan'ın Antep fotoğraflarında görmüştüm o tatlıyı ve çok özenmiştim. Bugün de yeme fırsatı buldum. Şam fıstığıyla dolu harika bir tat. Tatlıya -çikolata hariç- çok fazla düşkünlüğü olmayan beni bile baştan çıkardı :) Hem tatlı yedikk, hem tatlı konuştuk. Öyle güzel geçti ki zaman 2 saatten fazla masada oturduğumuzu farketmedik. Özgür Şef'ten tüyolar aldık. Artık röportajımı da dergide okursunuz Nisan sayısında :)

Akşam eve geldikten sonra kardeşim ve annemle sinemanın yolunu tuttuk ve "Eyyvah Eyvah"ı izledik. Gösterime girdiği andan beri sürekli izlemek istiyorduk fakat bir türlü fırsat bulamamıştık. Geç kalmıştık ama iyi ki de bugün fırsat yaratıp gitmişiz. Çok keyifliydi. Bütün salonla birlikte gülmekten öldük. Bizim yörenin insanları bu kadar yalın bu kadar samimi bir şekilde anlatılabilirdi. Ata Demirer'i zaten çok severim bu filmle daha da bir sevdim. Trakyalı taklidini bu kadar iyi yapan biri yok bence :)

Çok güzel bir gün ve geceydi. Şimdi uyku vakti. Yarın haftanın son günü. Sabah Likemind'a uğramak istiyorum. Öğleden sonra röportajım var, toparlamam gereken bir sürü konu var. Daha Cebit yazılacak. Hepsi biter, biraz zorlar ama biter.. Haydi uyuyalımm...

  • Digg
  • Del.icio.us
  • StumbleUpon
  • Reddit
  • RSS
Read Comments

Kendime Yenildim...


Aşkın ömrü 3 yıl derler. Hiç inanmam ben bu tarz genellemelere. Ama üç yıl sonra üç yıl önce yazdığım bir yazıya dönebiliyormuşum. Bazı duygular bitse de hissedilebilecek şeyler çok fazla değişmiyor demek. Daha da doğrusu ben hiç değişmiyorum, hep aynıyım. Olsun ben kendimi böyle seviyorum :)

 6-Mart-2007
19:55

Ne olduğunu bilmediğim hayallerim var bu aralar. Gerçekleşeceğini düşünüp heyecanlanmaya başladığımda her seferinde uyanıyorum. Diyorum ki kendime “AŞK ÇOK UZAK!”

Bana her şey uzak gelmeye başlıyor. Birkaç saat öncesine kadar içimde varolan heyecan bir anda kayboluyor. Kalbimin çarpıntıları azalıyor, midemde uçuşan kelebekler bir anda mide bulantısına, karın ağrısına dönüşüyor.

Söküp atmaya çalışsam da karamsarlığımı, umutsuzluğumu kendime engel olamıyorum. Her şey yine üstüme gelmeye başlıyor... Ama en azından gözlerimin dolmasına engel olmayı başarabiliyorum. Aslında itiraf etmem gerekir, neredeyse onu da başaramayacaktım. –Zayıflık göstermeye gerek yok.-

İlk anda üzerime çöken ağırlığı atıyorum. Ne bekliyordum ki?? Ve neden?? Sanki bugüne kadar başıma güzel şeyler geldi.. Bir anda kendimi neden bu kadar pembe bir dünyaya fırlattım ki?

Sonunun böyle olacağını bile bile yine kendime yenildim...

Ece.

  • Digg
  • Del.icio.us
  • StumbleUpon
  • Reddit
  • RSS
Read Comments

Bence Özdemir Asaf...

Özdemir Asaf. Şiiri bana sevdiren şair. Yeri hep farklı. Az kelimeyle çok şeyler anlatmak ona mahsus.

Özdemir Asaf’ın şiirinin bir kişiliği vardır. Eğer onu tanıyorsanız, tarzını biliyorsanız, bir şiiri elinize aldığınızda onun Özdemir Asaf’a ait olduğunu anlarsınız. Çünkü o, özgün bir şairdir. 

Ben onun sayesinde sevdim yalnızlığımı, ondan öğrendim yalnızlığın sağır olduğunu.  Ağlamanın aslında cesurların yapabileceği bir şey olduğunu onun sayesinde anladım. Onun sayesinde farkına vardım kendini bilmeyenlerin yalnız bile kalamayacaklarını.

Hayatımın belli döneminde önemli bir yere sahip "O". Umarım siz de okursunuz onun "Yalnızlık Paylaşılmaz" adlı kitabını. Başka türlü anlayamazsınız yalnızlığın sadece size özel bir dünyada yaşadığını ve onu kimseyle paylaşamayacağınızı.

Yalnızlık Paylaşılmaz
Yalnızlık, yaşamda bir an,
Hep yeniden başlayan..
Dışından anlaşılmaz.

Ya da kocaman bir yalan,
Kovdukça kovalayan..
Paylaşılmaz.

Bir düşün'de beni sana ayıran
Yalnızlık paylaşılmaz
Paylaşılsa yalnızlık olmaz.

Diyek

Türkiye'de İstanbul ne ise,
İstanbul'da gece ne ise,
Gecede yürümek ne ise,
Yürürken düşünmek ne ise,
Seni unutmamacasına düşünmek ne ise,
Unutmamanın anlamı ne ise,
Seni sevmek ne ise,
Saklayayım, yok söyleyeyim derken
Birden aşka düşmek ne ise.
Her neyse...


Bugün ve bugün
.......
Öyle çabuk geçiyor ki günler
Hele sen de bir bak hayatına
Yarın bitecek sanki her şey
Yarın ölecek gibiyiz.

Daha doymamışız yaşamasına,
Günlerimiz dün bir, bugün iki,
Sakın bir şey bırakma yarına,
Yarın yok ki.

An
Gülüş bir yanaşımdır bir öbür kişiye
Biren iki kişiyi döndürür bir kişiye
Anılarından kale yapıp sığınsa bile
Yetmez yalnız başına bir ömür bir kişiye.





  • Digg
  • Del.icio.us
  • StumbleUpon
  • Reddit
  • RSS
Read Comments

Geçip Giden Hafta Sonu

Bir hafta sonu daha geçti, bitti. Daha geçen hafta sonu yazdıklarım dün gibi. Zaman ne de çabuk geçiyor.

Yalnız beklediğin bir şeyler olunca zor geçer zaten zaman... Benim için de bu haftanın bazı anları öyle oldu aslında. Hala öyle olduğunu düşündüğüm zamanlar da var. O kısım birazcık karışık...

Cuma akşamlarını evde geçirme alışkanlığımdan vazgeçip, iş çıkışı kendimi Taksim'de buldum. Aslında pek hevesim yoktu ama bir arkadaşımın hatrına gitmemezlik yapamadım. Sonra gecenin ilerleyen saatlerinde birkaç tane daha arkadaşımla karşılaştım ve onları görmem de iyi oldu. Yalnız eve dönerken bir arkadaşımla biraz tartıştık ve geceyi keyifsiz kapamak üzereyken son anda konuştuk, keyfimizi bozmamaya karar verdik. Şimdi sorun yok :)

Cuma gecesi dışarı çıkınca ve Cumartesi akşamı için de planın olunca, Cumartesi günü yapılabilecek en iyi şey evde dinlenmek olacaktı, ki ben de öyle yaptım. Akşam ilk hedefimiz Dot Tiyatro'da "Shopping and Fucking" oyunu ve sonraki hedefimiz de The Hall'da Insomnia by Becks "Peaceful Seventies" party olacaktı.

Hazırlandık, buluştuk. Her zamanki gibi geç gelen arkadaşlarım oldu tabii ki. Ayaküstü Starbucks'ta bir şeyler yeyip sonra Mısır apartmanına gittik. 30 kişilik falan bir salondu. İlk defa gittim orada bir oyuna. "Shopping and Fucking" i merak ediyorduk. Daha önceden de blogumda oyun hakkında bir yazı yazmıştım. Ama gidince tam bir hayal kırıklığına uğradık. 2 saat geçmek bilmedi. Beş kişi gitmiştik oyuna, beşimiz beraber sabır sınavı verdik. Ara olmadığı için oyundan çıkamadık da.Serkan Altunorak'ı çok seviyor olmama rağmen, o bile kurtarmadı.

Oyun çıkışı bizim ekiple birlikte bir şeyler atıştırıp birer bira içtik Krepen'de, ondan sonra ekildim! Tek başıma kaldım. Neyse ki Onur Yılmaz vardı, o geldi yalnız bırakmadı. Biraz Küçük Beyoğlu'nda takıldıktan sonra parti yolunda yine tek başıma kaldım. The Hall' a gittiğimde Ece Çelebioğlu beni yalnız bırakmadı. Pro İletişim yine çok güzel bir parti hazırlamış. İçerisi tıklım tıklımdı ve herkes çok eğleniyordu. Ece beni tuttuğu gibi kuaför-makyaj masasına götürdü ve saçlarım kabartıldı, kafama bir bant takıldı, içeri girerken verilen florasanlı kolyemle beraber artık 70'lere hazırdım :) Tek bir kare bile fotoğraf çekmemiş olmama yanıyorum. Çok güzel olmuştum :(
Sonunda eğlenerek geceyi bitirmiş oldum.
 
Pazar günü de evde geçti. Odamızı yeniliyoruz ve fazlalıklardan kurtulmamız gerek. Biraz temizlik yaptık. Eski notlarımla vedalaştım. Ne kadar zor geldi. Her şeyi biriktirmeyi seven bir yapım var, kıyamıyorum atmaya. O kadar emek sarfedilmiş notlar... Bir sürü ders... Hazırlıkta yazdığım essay'ler bile duruyordu. Bir sürü şeyi attım. Kardeşime kalsa evde bir şey bırakmayacak... Eski kasetleri bile atmaya kalktı. Tabii attırmadım :) O kasetleri dinleyerek büyüdüm ben, mp3'ler çıkmış olsa da eskiden nasıl plaklar varsa ve hala onlardan müzik dinlemek büyük zevk ise, ilerde de kasetçalarlardan aynı şekilde müzik dinleyeceğiz. Hala toparlanması gereken bir sürü şey var, bugün yetmedi.

Bana hafta sonu da yetmedi. Çok az geldi. Bu hafta uzun olacak, yapılacak çok şey, yazılacak çok konu var. Hadi bana şimdiden kolay gelsinn...

  • Digg
  • Del.icio.us
  • StumbleUpon
  • Reddit
  • RSS
Read Comments

Maserati GranCabrio Türkiye'ye gelmiş



Maserati Quattroporte ve GranTurismo modelleri gibi Pininfarina imzası taşıyan Maserati GranCabrio, GranTurismo modelininin sofftop tavanlı versiyonu olarak dikkat çekiyor. Maserati GranTurismo’nun çarpıcı tasarımına ek olarak 28 saniyede açılabilen veya tamamen kapatılabilen kumaş tavana sahip Maserati GranCabrio, 2940 mm’lik aks mesafesiyle aynı zamanda sınıfının arka koltukta yolcularına en uzun diz mesafesi sağlayan modeli olarak farkını ortaya koyuyor. Şık kaputu altında 440 HP güç üreten 4.7 litrelik V8 motorun yer aldığı Maserati GranCabrio, tavanı kapalı konumda iken 283 km/s’lik maksimum hıza erişebiliyor. 0-100 km/s hızlanmasını ise 5.4 sn’de tamamlayan Maserati GranCabrio, 80-120 km/s ara hızlanmasını ise 6 ileri vitesli otomatik şanzımanının atak yapısı sayesinde 4.2 saniyede tamamlayabiliyor. Maserati GranCabrio’nun renk paletinde 10 renk bulunmakla birlikte tüm bu seçenekler, koltuklarda, kokpit panelinde, tente kaplamasında, direksiyonda ve vites topuzunda sayısız kombinasyon dâhilinde harmanlanarak kullanılabiliyor.

Fiyatına gelince :) ülkemizde ön siparişler alınma sürecinin ardından 266 bin Euro’dan başlayan anahtar teslim fiyatıyla satışa sunulmuş. Yani bir hayal gibi :)

  • Digg
  • Del.icio.us
  • StumbleUpon
  • Reddit
  • RSS
Read Comments

Kıpırtılar..


Yeniden savruluyorum galiba gitmeyi hiç düşünmediğim o yerlere... Aklımda olmayan şeyleri yapıyorum, söylenmeyecek şeyleri söylüyorum...Susacağım diyorum, susamıyorum.

Bir yanım yavaş, dur dese de, diğer yanım galip geliyor.
-Hep olmayacak şeyleri ister zaten o yanım. Ben de her seferinde ona aldanıp gidiyorum.

Beni olmayacak yerlere sürüklüyor, canımı acıtmaya çok hevesli. Beni kırmaya, yakıp yıkmaya...

Ama o tarafım olmadan da savrulamıyorum yeni aşklara.

  • Digg
  • Del.icio.us
  • StumbleUpon
  • Reddit
  • RSS
Read Comments

Pazartesi Sendromları

Pazartesi günleri herkes için kabus gibidir. Genelde sabahları rahatlıkla kalkan ben bile pazartesi sabahları saatimi erteleyip duruyorum. Bu sabah da 3-5 ertelemeden sonra uyanıp hazırlandıktan sonra, her sabahki gibi yol işkencemin başlayacağı metrobüsün yolunu tutuyorum.

Yalnız anlamadığım bir şey var. Metrobüsler neden pazartesi günleri daha bir kalabalık oluyor? Aynı şekilde trafik de öyle... Aynı durum bir de Cuma akşamları için geçerli. Sanki bu kadar çok insan sadece pazartesi sabahı işe gidip, cuma akşamı çıkıyor. Diğer günler bu insanlar nereye kayboluyor hala anlayabilmiş değilim. :)  Kısacası metrobüs yolcuğundan nefret ediyorum. Her sabah, her akşam daha da nefret ediyorum.

Neyse, ofise gittiğimde dağ gibi iş beni bekliyordu. Herkes Mart ayı sayısını okurken, biz çoktan Nisan sayısına başladık bile. Veee  üzerimde yapmam gereken tam 12 konu var! Her ay başı bu kadar konu nasıl yetişecek diye düşünüyorum ama "supergirl" olduğum için hepsi bitiyor :) Yapılacaklar listesi oluşturuyorum her sabah o çok işime yarıyor. En zevkli kısmı da yaptığım işlerin üzerine tick atmak. Kendime iş konusunda gün içinde hedefler koyup, o hedeflere ulaştığımda kendimi Mahjong'la ödüllendiriyorum.

Pazartesi günlerinin bir başka olayı da kız kardeşimle gittiğimiz pilates dersleri. Pilates eğitmeni bizi örnek öğrenciler olarak gösterdiği günden beri çok gaza geldiğimiz halde sürekli gidemiyoruz. Sporun son haftasındayız bir de artık. 3 aydır gittiğimiz sporun sonuna geldik. Pilates'e giderken tekrar yazılsak mı acaba diye soru işaretleri oluşmasına rağmen, Sedef'le yaptığımız konuşmalar sonucu pilatesi zirvede bırakmaya karar verdik :) Bilmiyorum ama karar değiştirebilirim. Bilmiyorum.

Pazartesi günlerinin Ezeltesi olarak değişmesine sebep olan Ezel, pilatesten koşarak gelip televizyonun karşısına oturmamızı sağlayan tek şey. Hatta pilates ve sonrası Ezel neredeyse üç aydır her pazartesi yaptığımız etkinlikler. Bu akşamki bölümde Ezel'in iyice karmaşıklaştığına şahit olduk. Git gide sarpa sarıyor. İyice kafam karıştı. Yalnız Hande denen kızın Dayı'nın kızı olduğunu senelerdir dizi izleyerek kazandığım dizi kültüründen dolayı, ilk sahnede anlamıştım.

Bu akşam diğer pazartesilerden farklı olarak "Hülya Avşar Soruyor" programını izledik Haber Türk'te. Gülben Ergen vardı. Gülben Ergen son zamanlarda en çok iletişim halinde olduğum insanlardan biri ve tanımadan önce bu kadar tatlı biri olduğunu bilmiyordum. Yaptığımız röportajdan sonra aramızdaki iletişim çok güzel bir şekilde gelişti. İnşallah bundan sonra "Çocuklar Gülsün Diye" de çok güzel şeyler yapacağız. Projeyi ve yapılacakları da bir başka yazıda anlatırım. Şimdi uyumalıyım, yoksa yarınki yazının başlığı da "Salı Sendromu" olacak ...

  • Digg
  • Del.icio.us
  • StumbleUpon
  • Reddit
  • RSS
Read Comments

Pazar Gezmeleri


Cumartesi gününü evde geçirdikten sonra dışarda güneşli havayı görünce, daha fazla dayanamayarak annem ve kızkardeşimle kendimizi dışarı attık. Evden çıkana kadar üç tane mont değiştirdim. Güneşe aldanarak yağmurluk veya ince mont giymeye kalkışsam da annem tarafından engellenerek daha kalın bir kaban giymekte karar kıldım :)

Kız kıza bir sinema alışveriş günü yapalım dedik birlikte. İlk hedefimiz Alice in Wonderland'ti. İnternetten bilet almaya çalışsam da hep bir sorun çıktı. Nitekim alamadım. Önce Cevahir'e gittik. Sedef'in tabiriyle sanki bedava bir şey dağıtılıyormuş gibi bir kalabalık vardı. Çok kalabalıktı, çoooookk.. Tabii ki yer bulamadık. Akşama kadar hiçbir seansta yer yoktu. Oradan vakit kaybetmeden Kanyon'a geçiş yaptık. Kanyon'da da hiçbir seansta yer yoktu. Daha fazla kendimizi kasmayalım ve en iyisi alışveriş yapalım dedik. Taksim'de bize katılan Ayşe'yle birlikte önce güzel bir yemek yedik. Ardından pasaj pasaj, mağaza mağaza dolaştık. Ama resmen donduukkk! Güneşe aldanıp, benim gibi annesini dinlemeyip yağmurluğuyla çıkan çok sevgili kızkardeşim ve çok sevgili arkadaşım daha da çok üşüdüler :) Boşuna dememişler anne sözü dinleyin diye :))

Günün sonunda Filicori'de yaptığımız kahve-tatlı keyfinden daha da tatlısı sohbetimizdi. En yakın arkadaşlarım annem ve kız kardeşimle vakit geçirmek gibisi yok. Ama bugün Ayşe'nin de bize katılması ekstra bir keyif oldu.

Ama hafta sonu bitti. Yarın pazartesi. Bir sürü iş beni beklerr. Alice in Wonderland'te hafta içi izlenecek artık. Tim Burton ve Johnny Depp bir arada. En sevdiğim. Kaçmaz bu artık.

  • Digg
  • Del.icio.us
  • StumbleUpon
  • Reddit
  • RSS
Read Comments

Cumartesi Sıkılmaları

Bugün 6 Mart Cumartesi.

16 Aralık'tan beri yazmamışım bloguma. Aslında birkaç kez yazma teşebbüsünde bulundum. Draft kısmında 3 tane yarım kalmış yazım var. Ama daha önce de belirttiğim gibi blog güncelleme sorunu yaşıyorum. Çünkü her gün bir sürü yazıyla ilgileniyorum. Dergi için her ay bir sürü yazı hazırlıyorum. Derken buraya yazmaya fırsat kalmıyor. http://pertevniyal.biz/ecenin-vizoru/ sayfasında sinemalarda her hafta gösterime giren filmleri yazıyorum. Ama 29 Ocak'tan beri onu da güncelleyemedim. Hemen bu yazıyı yazdıktan sonra, bu hafta gösterime girmiş filmlerle ilgili yazımı da yazacağım.

Aslında bugün bu saatlerde Miller Saturday Afternoon partisinde olmayı planlıyordum. Ama geçen haftasonu Adana ve Mersin'de, salı - çarşamba - perşembe günleri de Almanya'da çok yorulmuşum. Bir de Ece Ç.de hasta olduğu için bugün partide olamayacağından gitmekten vazgeçtim :) Onsuz olmazdı.

Saatim şu anda 17.28 ve ben hala pijamalarımla oturuyorum. Bir yandan buraya yazarken, diğer taraftan da NTV'de Ece Sükan'ın sunduğu moda programında Milano Moda Haftası programını izliyorum. 2010-2011  Kış Modası'ndan bahsediyorlar. Daha 2009-2010 kışı geçmedi. Dışarda buz gibi bir hava var. Ki ben kışı seven biri olduğum halde yavaş yavaş kıştan sıkılmaya başladım ve yaz gelsin istiyorum.

Yazacak şeylerim de çok birikti. O kadar çok anlatmak istediğim şey vardı ki... Aralık ayından beri gittiğim tiyatrolar, gittiğim mekanlar, eğlenceler, partiler... Yavaş yavaş yazacağım ama tekrardan blogumu güncellemeye karar verdim. Bakalım bu sefer kac ay kesintisiz yazacağım? Geçtiğimiz Eylül- Aralık arası performansım fena değildi. Tekrar o günlere dönelim.. Yazmayı özledimm..

  • Digg
  • Del.icio.us
  • StumbleUpon
  • Reddit
  • RSS
Read Comments